entry'ler (1174)

biz böyleyiz

Ekşi sözlük’te film o kadar aşağılanmış ki, seneler sonra buraya gelip entry girdirecek kadar sinir kapladı içimi. Aslında orada bu entry’i girmek isterdim fakat yazar olmam için gerekli gerizekalılık ve bitlilik seviyesini karşılayamıyormuşum. Neyse allah çevrelerindeki insanlara sabır versin çöp kutusu sürüsü.
Filme geleyim. 2 kere izledim. Bu filmin esin kaynağı olduğunu düşündüğüm (bkz: about alex)’i de 2 defa izlemiştim. 28 yaşındayım, liseden beri yani 15 yıldır aynı arkadaş grubuna sahibim. Arkadaş da denemez artık, ruh hastalığına dayanan bir ilişki çeşidi bu. içinde ciddi sosyopatik davranışlar bulunduran ve bunu çok normalmiş gibi görüp devam ettirdiğimiz bir arkadaş ailesiyiz. Biz böyleyiz’deki ruh hastaları gibi.
Filme ergen filmi diyenler olmuş. Hiçbir ergen arkadaş grubu bu şekilde davranmaz. Tam tersi gençlik döneminden orta yaşlılığa doğru geçişin başlarındaki arkadaşların yaşayacağı dengesizlik ve manyaklık dolu bir ortam ve diyaloglar bunlar. Nerde görsem tanırım. Onca yıldan sonra hâla bir bok olamamışlık, bir bok olmuşluk ama içindeki boşluğu dolduramamışlık, artık büyüdüğünü sevdiklerinin ölümüyle iyice idrak ediş ve bunun bünyede yarattığı kaygı, gençlikteki fevri çıkış ve cesur girişimlerin artık içinde patlaması (karakterlerin o birçok sahnede neyse susayım sinirlerini çok net hissettim), zamanında osuruk yarışı yaptığın arkadaşının evlendiğini hatta çocuk sahibi olduğunu görüp bu gayet normal bir şeymiş gibi davranmaya çalışman ama asla anlam verememen...
şimdi bunları yazarken farkettim de, film gerçekten çok sınırlı bir yaş aralığına ve yaşam tarzına hitap ediyor olabilir. Evet son kararım bu oldu sanırım. Ben bu kadar içimde hissettiysem bu filmi, çoğu insanın hissedememesi normal galiba. insanlar bizim kadar mal değil sanırım. Evet aydınlandım. Filmdeki o mallığa sahip olmayanlar bu ne amk diyor bu filme. Moral bitti

narsist

öncelikle çok uzun bir yazı olacak ama narsist biriyle birlikte olduğunuzdan şüpheleniyorsanız kaçmayın, okuyun bu yazdıklarımı. sizi benden daha iyi kimse anlayamaz.
hakkında yüzlerce yazı okusanız, yüzlerce video izleseniz bile narsist birinin kurbanına yaptıklarını, o kurban siz olmadan tam anlamıyla anlamanız mümkün olmayan hastalığa sahip kişi. bir narsistle hayat paylaşan biri, o hayatı bitirdikten sonra çok ciddi bir tedaviye ihtiyaç duyan biri haline gelir. dünyanın en enerjik, en mutlu, en zeki, en parlak insanını bile bir ota, bir ruhsuza, kendini delirmiş hisseden kocaman bir çöp torbasına çevirir. evet kendinizi bir çöp torbası gibi hissedersiniz artık. siz değersiz, salak, her konuda suçlu, karar verme mekanizması sıkıntılı, yanlış birisinizdir artık kendiniz için bile. kulağa imkansız geliyor biliyorum ama evet, sizi buna ikna etmiştir. siz artık bir meyvenin posasısınızdır.

narsistler sanılanın aksine kendine aşık kişiler değildir. tam tersi sevgi, ilgi, özgüven eksikliğinden bu hale gelmişlerdir. çok büyük olasılıkla annelerinden yana büyük problemleri vardır. hepimiz ailemiz ve akrabalarımız tarafından doğru davranış biçimleri öğretilerek geldik fakat narsistlerin çoğunun etrafında onlara doğruyu gösterecek çok kişi olmamıştır ve onlar da her konuda kendi kurallarını kendileri koymuşlar, kendi doğrularını kendileri yaratmışlardır. bu nedenle o doğrular artık sadece kendi doğruları değil, kainatın hakikatidir. aksi hiç bir şekilde ispatlanamaz, asla çürütülemez.

narsislerin özelliklerini biraz madde madde inceleyelim;

1- yukarda belirttiğim gibi tek doğru onların doğrularıdır. onlar eğer kanın mavi aktığını düşünüyorsa, bileğini kesip kanın kırmızı aktığını ona göstersen bile fikrini asla ama asla değiştirmez. ve ona göre kanın neden mavi olduğunu öyle güzel açıklar ki, siz bile şüpheye düşersiniz. eğer bu narsiste aşıksanız kanın mavi aktığına ikna bile olabilirsiniz. ama içten içe her zaman kanın kırmızı olduğunu bildiğiniz için, içiniz hep rahatsızdır. beyninizle ve karar mekanizmanızla bu şekilde oynar. asla ama asla özür dilemediklerini, hayatlarında özür diye birşeyin olmadığını belirtmeme gerek yok herhalde. belki ilk tanışılan zamanlar bir iki kez özür dileyebilirler fakat o da tamamen göstermeliktir. hayatlarının hiç bir noktasında "ben bu konuda yanlış düşünüyor olabilir miyim acaba?" gibi bir durum yoktur. bu soruyu kendilerine asla sormazlar bile.

2- çok gereksiz yalanlar söylerler. saçma sapan anlarda, alakasız durumlarda bile yalan söylerler. bir hikayeyi farklı zamanlarda 5 farklı şekilde anlatabilirler. ona yalan söylediğini, hangisine inanacağınızı sorduğunuzda sizi onu yalancılıkla suçlamakla suçlarlar. evet şaka değil. yalan söyler, yalanını yakalarsınız, ve onu yalancılıkla suçladığınız için siz suçlu olursunuz. ve burdaki en korkunç şey ise, onun gerçekten kendisinin yalancı olduğuna inanmamasıdır. her zaman haklı bir nedeni vardır. her zaman doğru olanı yapıyordur. yalan söylerken bile.

3- onu herhangi bir konuda eleştirmek, onu bıçaklamaktan daha ağır bir suçtur. eğer onu en ufak bir şekilde eleştirdiyseniz siz bir boksunuz onun için. ve bu eleştiri karşısındaki tepki asla "hayır yanlış düşünüyorsun, ben öyle biri değilim" şeklinde değildir. tepkisi şu şekilde olur: "sen kimsin de beni eleştiriyorsun, sen bana laf söyleyebilecek bir insan mısın, sen ne bildiğini zannediyorsun". sizi ezerek, bastırarak hem eleştiriyi geri çevirir hem de sizi suçlu hissettirir. olayı tamamen çarpıtarak, beyninizi allak bullak ederek, karma karışık cümleler kurarak sizi o eleştiriyi yaptığınız için pişman hissettirir.

4- asla ama asla ona akıl veremezsiniz. akıl vermeyi geçtim, bir konuda tavsiyede bile bulunamazsınız. size ailevi bir derdini anlattığında ona "bence şöyle davransan daha iyi olurmuş" derseniz, siz artık ölü birisiniz. ilk olarak 1994 yılında şöyle olmuştu diye başlar ve yarım saat neden öyle davrandığını ve neden en haklı kişinin o olduğunu kanıtlayana kadar konuşur. hem siz kimsiniz de ona akıl veriyorsunuz? sizce o akıl verilmesine ihtiyacı olan biri mi? komik olmayın.

5- hayatın onlara borcu vardır. hayatları kötü anılar, ona yapılan haksızlıklar, ona yapılan yanlışlıklar hikayeleri ile doludur. hayatlarındaki ya da artık hayatlarında olmayan herkes suçludur. her başarısızlık hikayelerinde mutlaka kendileri hariç bir suçlu vardır. eğer okulları uzamışsa bunun suçlusu bir hoca, aileleri ya da o dönem hayatlarındaki sevgilileridir. eğer iş yerinde tutunamamışlarsa bunun suçlusu yine bir başkası ya da başka bir faktördür. hayatları boyunca onlar insanlar için fedakarlık yapmışlardır, onlar hep vermişlerdir fakat insanlar ondan hep almıştır. ve bu iddia ettikleri fedakarlıklar için herkesten sürekli alkış, övgü, minnet beklerler. fakat insanlardan bu denli bir alkış göremedikleri için herkese öfke duyarlar. ancak bilmiyorlardır ki, yaptıkları şeyler aslında normal olan şeylerdir. kimse kimseyi normal davrandığı için alkışlamaz. ve siz farkında değilsiniz ama sizi hayatına soktuğu saniyeden itibaren de size yaptığı her iyiliği her fedakarlıği, ilerleyen zamanda sizden geri isteyecektir. o listesini kafasında çoktan oluşturmaya başlamıştır. bir kaç ay sonra, ben bizim için çok şey yaptım, sen bizim için ne yaptın diye size bağırırken verecek cevap dahi bulamazsınız çünkü sizin beyninizde öyle bir liste yoktur. siz herşeyi yapmak istediğiniz için yapmışsınızdır ve hesabını tutmamışsınızdır. cevap veremediğiniz için de "bak cevap bile veremiyorsun" şeklinde yine suçlanırsınız.

6- kendilerini çok iyi satarlar. bir narsisti ilk tanıdığınızda onun ne kadar iyi, merhametli, yardımsever, konuşkan, sevimli biri olduğunu düşünürsünüz. tanıdığınız herkesten farklıdır. etraflarındaki insanlar tarafından da hep övülürler. çünkü herkese bir faydaları olmuştur. basit bile olsa bir şekilde herkesi kendilerine borçlandırmışlardır. herkes onlardan "mükemmel erkek, ideal koca, ideal baba, çok iyi kalpli, çok yardımsever" şeklinde bahseder. sonradan anlarsınız ki hepsi bir illüzyondur. size sürekli laf aralarında insanlara yaptığı iyilikleri, yardımları, fedakarlıkları aşılamıştır ve siz buna kanmışsınızdır. (aslında bu tipleri ilk tandığınız andan itibaren içinizde "doğru olmayan bir şey var" hissi vardır ama zaafınız oluşmuşsa doğru olmayan şeyi kabullenmek malesef zaman alacaktır.) ve o size kötü yanını göstermeye başladığında, bütün suçu kendinizde ararsınız. bu kadar mükemmel bir insan bana bir anda böyle davranmaya başladığına göre demek ki bende bir problem var diye düşünürsünüz. o da sizi sürekli bu şekilde manipüle ettiği için (manipülasyon onların göbek isimleridir) artık suçlunun siz olduğunuza inanırsınız. siz artık hiç bir şey haketmeyen, herşeye katlanmak zorunda olan ve o kişiye sahip olduğunuz için şükredip susup bir köşede oturması gereken birisinizdir. bunu çok açık şekilde belirtirler.

7- ruh istismarcılarıdır. ruhunuzu ve benliğinizi emene kadar sizi bırakmazlar. sizden alacak birşeyleri kalmadığını farkettikleri anda sıkılan bir portakalın posası gibi sizi çöpe atarlar. çok büyük ihtimalle ruhunu emecek yeni bir kurban bulmuşlardır bile.

8- asla empati yapamazlar. dünyada en çok empati duygusuna sahip insan olduklarını iddia etseler de bu duygu onlarda asla yoktur. evet hayatlarına yeni giren yaralı bir kızın anlattığı acıklı hikayeleri dinlerken "seni anlıyorum" diyip saatlerce hayat dersi anlatabilirler. bunu empati sanarlar üstelik. fakat zaman geçtikçe ve siz artık değersiz bir bok parçası haline geldikçe size empati yapma gereksinimi dahi hissetmez. gözünün önünde erirsiniz, hem psikolojik hem fiziksel olarak bir enkaz haline gelirsiniz. bunun bir adım sonrası ölüm gibi gelir size. bir kere daha vursa yıkılacak gibi hissedersiniz. yalvarırsınız, “nolur yapma ben ölüyorum artık” dediğinizde size cevabı "benle ne alakası var kendin yapıyorsun" olur. ve bunu inanarak, soğuk kanlılıkla söyler. en ufak acıma duygusu hissetmez. döktüğünüz her gözyaşınızdan beslenir, asla kalkıp gözyaşınızı silmez. ağladığınız için siz suçlusunuzdur.

9- hep ceza verirler. kendilerine ait çok tuhaf bir ceza mekanizmaları vardır. küsmek, ilgilerini sevgilerini sakınmak, can yakmak adına cümleler sarfetmek... onlara bulaştığınız an mantıklı bir tepkiyle değil de, acımasız bir cezayla karşılaşacağınızı bildiğiniz için artık ona bulaşmamayı tercih edersiniz. bu şekilde artık sindirilmişsinizdir.

10- zaaflarınızdan beslenirler. örneğin siz kıskanç biriyseniz sürekli sizi kıskandıracak şeyler yapıp, sizi kıskanç olmakla suçlarlar. bunun üzerine çok büyük kavgalar ederler. rahatsız olduğunuzu adı gibi bildiği herşeyi yapar, siz tepki verdiğinizde de sizi sürekli sıkıntı çıkaran bir manyak ilan ederler. ona en az 50 kere "bana bu şakayı yapma çok üzülüyorum, çok rahatsız oluyorum" demişsinizdir ve o şakayı 2 günde bir yapar. siz bozulduğunuzda da sizi çok alıngan, şakadan anlamayan, problem çıkarma peşinde biri olarak damgalar. bu şekilde hep kendi benliğini tatmin eder.

bu şekilde onlarca madde daha sıralanabilir ama ne yazmaya ne de bu tiplere dayanmaya ömür yeter. dünyadaki en tehlikeli hastalıktan biridir bu narsizm. etraflarını yok etmeleri bir yana, kendileri de hep bir savaşın içindedirler. kurbanları bir süre sonra iyileşir fakat kendileri asla iyileşemezler. mutsuzluğa, huzursuzluğa her zaman mahkumlardır. akıl sağlığı adına onları iyileştirmek, anlamak, yanlarında bulunmak yerine farkedildiği an onlardan kaçmak gerekir.

böyle bir birliktelikten çıkmış ve ne yapacağını bilemez durumda olan kişilere tavsiyem, olayın duygusal boyutuna çok odaklanmadan daha teknik düşünmeleri. her şey yalan mıydı, beni hiç sevmedi mi, benim de hatalarım oldu mu, neden böyle oldu gibi düşüncelere asla dalmadan tamamen teknik düşünün. o bir hasta bunu asla unutmayın. o bir hasta. siz kusursuz bir insan olsaydınız bile yine ona yetemeyecektiniz. hiç bir şey değişmeyecekti. bunu siz de çok iyi biliyorsunuz. duygusal kısımları sorgulamadan, "o bir hasta ve ben artık kurban değilim" cümlesine odaklanın. tek gerçek o cümle çünkü.
aynı zamanda neden başkasının hastalığının bedelini ben ödüyorum diye üzülüyor, öfke duyuyor olabilirsiniz. o hayatına devam ederken ben neden bu haldeyim diye çıldırıyor olabilirsiniz. haklısınız da. evet keşke böyle olmasaydı. ama şu cümleye sonuna kadar güvenin; öldürmeyen şey güçlendirir. şu anda size imkansız gibi gelebiliyor ama isteseniz de istemeseniz de siz iyileşeceksiniz. belki 1 ay, belki 6 ay, belki 1 sene sonra siz iyileşeceksiniz. ve iyileştikten sonra onunla tanışmadan önceki hayatınızdan bile çok daha güçlü bir insan olacaksınız artık. çok daha iyi, çok daha ayakları yere basan ve ne istediğini bilen biri olacaksınız. tecrübeyle sabit. peki ya o? o asla iyileşemeyecek. o sizin hayatınızı karartmış gibi, bütün bedeli siz ödemişsiniz gibi gözükse bile o aslında sizi güçlendirdi hayata karşı. ama o hep aynı kalacak. o bedeli her gün her saat her dakika ödeyecek. asla mutlu olamayarak, asla kimseye güvenemeyerek, her an kendiyle ve başkalarıyla savaş halinde olarak böyle biri olmanın bedelini her an ödeyecek. hiç kimseyle, hiç bir koşulda gerçek mutluluğu yaşayamayacak. hatta bir zaman sonra "keşke iyileşse de mutlu olsa" diyeceksiniz arkasından.

sakin olun, geçecek...

unutulmaz maçlar

fenerlilerin 6alatasaray ile yaptığı maç, galatasaraylıların ise avrupada sayısız başarıları yaşadığı maçlardır.

sözlük yazarlarının özel güçleri

(bkz: lucid dreaming)
ve bunu herkesin yapabildiği birşey olmadığını 20 yaşımda falan öğrendim.

özel üniversite vs devlet üniversitesi

maltepe üniversitesinde tam burslu 4 sene geçirmiş bir insan olarak çok rahat yorum yapabileceğim başlıktır.
maltepe üniversitesi ülkenin hatırı sayılır, çok başarılı ve isim yapmış birkaç özel üniversitesinin ardından gelen vasat üstü özel üniversitelerden biridir. yani tam diğer okullarla karşılaştırmalık. özel üniversitelerde en büyük problem öğrencilerdir. zengin, şımarık, tiki, piç vs konularına hiç girmeden direkt zeka olarak ele alacağım. evet malesef burslu öğrenciler ve bazı alan dışı okuyan veya zeki ama çalışmayan öğrenciler dışında özel okuldaki öğrencilerin %60 civarı gerizekalı oluyor. net kere net bir durum bu. örneğin benim sınıfımda 15 kişi vardı. bunların 10 tanesi düpedüz gerizekalıydı. şimdi gerizekalı derken ağzından tükürük akıp gezen bön bön bakan insanlar gibi düşünmeyin tabi ki ama onlarla konuşurken, derslerdeki yorumlarından vs bunu çok rahat anlayabiliyorsunuz. çok net bir anlama ve kavrama yoksunluğu, bakış açısı eksikliği, yorumlama yeteneksizliği ne ararsan bunlarda.
insanlarını bir kenara bırakıyorum şimdi. kantini çok pahalı oluyor bu özel okulların. deli gibi insan sömürüyorlar. e tabi okulda spor arabalardan, mini cooperlardan falan geçilmeyince haklılar bu kantinciler de napsın.
gittiğim devlet okullarında gözlemlediğim kadarıyla, özel okulların kampüsleri, sınıfları, teknolojik imkanları bir tık daha modern. ama bir tık. daha fazla değil. bizim sınıflardaki projeksiyonlar boyna arızalıydı mesela. e bu okul sahipleri boşuna o kadar zengin olmamış. masraftan kısacaksın sürekli.
o devlet okullarındaki güzel klüpler, etkinlikler, o çok güzel arkadaş ortamları birlik beraberlik falan hiç bir şekilde maltepe üniversitesinde görmedim. bu yine insan kalitesinden kaynaklanıyor.
bir de özel üniversite diyince insanın aklına ileri gelen ailelerin çocukları, modern zengin insanlar falan geliyor ama mezuniyet töreninde çok açık görüldü ki, ailelerin %20-25 civarı modern, ileri gelen aileler. geri kalan kısım köylü yine. paranın kimde olduğu belli olmuyor işte.
şimdi 4 yılını özel üniversitede geçirmiş biri olarak söylüyorum; çok çaresiz kalmadıkça (istediğin bölüm o şehirde bitek o okulda vardır da mecburen gidersin) özel üniversiteye kesinlikle gitmeyin. devlet üniversitesinde anlarsın üniversite okuduğunu. özelde müşteri gibi gider gelirsin her gün.

edit: şunu da söylemek istiyorum, özel okulda okuyan herkesin parası var zannetmeyin. çok zor şartlarla sırf çocuğu okusun adam olsun diye birikmişini bitiren, kredi çeken borç harç içinde okutan da çok var. hatta bizim sınıfta yarı burslu 2 kişi akşamları tekstilde çalışıp gündüzleri okuyordu 3-4 saatlik uykuyla. belki %5-10 luk kısım bunlar ama öyle hemen özyargıyla yaklaşmayın.

yazarların üniversiteyi bitirme yaşı

21 yaşında olmuştum fakat aralık doğumlu olmak da bunda bir etkendi.

gecenin tek cümlelik özeti

kadıköyde iş makinası sesleri.

kadıköyde her yaz iş makinası sesi olması

hiç bir yaz değişmeyen durumdur. istisnasız her yaz, ya yol çalışması, ya inşaat, bok projesi sok projesi mutlaka bir şekilde 3 aylık yaz günlerimizin içine eden iş makinası sesleriyle sabaha kadar uyutmazlar. an itibariyle saat 04.02 ve kuyubaşında kesinlikle uyunmuyor.

evliliğin avantajları vs dezavantajları

avantaj: yalnız kalmak istemediğin zamanlar yalnız kalmamak
dezavantaj: yalnız kalmak istediğin zamanlar yalnız kalamamak

5 haziran 2015 hdp diyarbakır mitingi patlaması

sorumlusu kim olursa olsun, bir koltuk sevdası için yapılmış olaydır. pisliğin, ahlaksızlığın, şerefsizliğin kol gezdiği yeni türkiye'de kimseyi şaşırtmamıştır.

yazar maaşlarının yatırılmaması

bu ay da 2 gün gecikmesiyle oluşan durumdur. geçen ay fazla puan toplamamdan dolayı 85 tl fazla yatacaktı, hala bekliyoruz.

toplum sınıflara ayrılmalı mı sorunsalı

ayrılmalı olarak cevaplanacak sorunsaldır. cahil, yobaz, anadolu köylüleri bir yana, modern, kültürel seviyesi ve zekası yüksek, çağdaş insanlar bir yana ayrılmalı. çoğunlukta olan yobaz kesimden tek bir istisna kalmayacak şekilde hepsi anadoluya, diğer azınlıktaki kısımsa batıda deniz kenarındaki illere koyulacak ve farklı iki ülke olacak. anadoluda akp, batıda parti içinde yapacağı yeniliklerle chp iktidar olacak. tabi bu durumda alt kesime de hitap etmek zorunda kalmayan chp, olması gereken ideolojisini yansıtabilecek. mükemmel çözüm.

edit: tabi ki doğu da kürtlere verilecek onlar da orda kendi kendilerine yaşayacak. 3'e ayrılan grupların bir diğer bölgeye geçiş yapması kesinlikle yasak olacak.

günün tek kelimelik özeti

(bkz: regl)

o kadar çirkinim ki dışarı çıkmaya utanıyorum

herşeyin tipte bittiğini sanan insanın haksız söylemi.
ne insanlar gördüm normalde karşında dursa yüzüne bakmazsın, fakat hal tavırlarıyla, konuşma tarzıyla, mimikleriyle, kendinden emin ve özgüvenli hareketleriyle bırak çirkin gözükmeyi, kendine aşık bile edebiliyorlar. adam insanlara o tipiyle öyle üstten bakıyor, öyle güzel etrafındaki insanları kontrol ediyor ki, adamın tipini sorgulamıyosun bile. evet güzel/yakışıklı insanlar hayata 1-0 önde başlıyor doğru, ama insanların seni nasıl görmesini istiyorsan öyle görmelerini sağlamak kişinin kendi elinde. onlarca örnekle ve tecrübeyle sabit. önce sen kafandaki "ben çirkinim" düşüncesinden kurtulcaksın.

24 mayıs 2015 galatasaray beşiktaş maçı

trt spora göre umut bulutun ilk 11 de olmadığı maç. lütfen olsun çünkü.

24 mayıs 2015 galatasaray beşiktaş maçı

4 saat 45 dakika kalan karşılaşmadır.

24 mayıs 2015 galatasaray beşiktaş maçı

an itibariyle 20 saat 25 dakika kalan maçtır.

fenerbahçe kim galatasaray da mı oynuyor

kanıtı bulunan diyalogdur
--> https://www.youtube.com/watch?v=rEMaO24xRhA

n ile balayan hayvanlar

(bkz: nick kafali japon askeri)

sözlük yazarlarının strawpoll me anketleri

Galatasaraylı arkadaşlara özel anket : http://strawpoll.me/4414863/